28 Şubat 2015 Cumartesi

Tekrarlarla Başlayan Bir Nakaratın Başındaydım.
Uzun Soluklu Cümlelerin Arkasına Sakladığım Gizemim ve Ben.
Sessizliğin İçindeki Sır Gibi Büyüleyici
Kalabalığın İçindeki Yalnızlık Kadar Korkutucu
Bir Döngü Kıvamıyla Sonsuza Yolcu.
Tekrarlarla Başlayan Bir Nakaratın Sonu!
Baştan Sona Doğru Ama Hep Yeniden
Tekrarlarla Başlayan Bir Nakaratın İçinden...

HiD vs ...





21 Ağustos 2014 Perşembe

Bir tutam şiir... sevgiye dair...

Ey gecem ,gündüzüm , güneşim ve ayım.
Karanlığıma vuran ay ışığım.
Sessizliğime nefes veren dalgalarımın sesi. 
Hissizliğime değen su damlacıkları.
Yorgunluğumun hayat bulduğu gül kokusu.
Çay gibi sıcak...
Muhabbet kadar tatlı olanım.

İşte ben sessizliğin dik yamaçlarında korkusuz ama bir başına ve sensiz...

İstanbul yollarında bir otobüs hikayesi...

İstanbul yollarında bir otobüs hikayesi...

Otobüste cam kenarı tercihi ile oturan bir genç yanına oturan somurtkan Dede'nin yüzüne gülümsedi... Dede somurtmayı aynı kararlılıkla sürdürdü...

Zaman ilerledi yolcular duraklardan otobüslere doğru akmaya başladı... İşte kalabalık istanbul...

Derken bir durak daha sonra otobüste oturacak yer kalmadı. Aynı hızla dolmaya devam eden otobüste kucağında çocuğuyla binen bir kandını gördü genç adam. Herkes oturduğu yerde hareketsiz ama başlar otobüsün dışındaymışçasına çevrildi dört bir yana...

Genç adam herkesin anlamadığı bi tavırla elini sallamaya başladı bir anda...Başları çevrilmiş olanların gözleri bu hareketin olduğu yere doğru yan bakış modunu girdi... Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu...

Derken yer verme amaçlı olduğu anlaşılan hareket kafaları dışarıya çevrilen kişilerin kalplerine su serpti az kalsın koltuk elden gidiyordu (!) ya

Genç adam yaşlı Amca'dan müsaade isteyerek çocuklu kadına yer vermek için harekete geçti... Arkadan gelen orta yaşlı adam hemen kaptı o koltuğu ... Çocuklu kadın hareketlendiği yerede ulaşmıştı çoktan ....durum böyle olunca yaşlı dede ona yer vermek durumunda kalmıştı... Yaşlı adam sitemkar tavırla bakıyordu gence... Beni böyle ayakta bırakan senin davranışın der gibi....

Peki o orta yaşlı adamın koltuk sevdasının sebebi neydi ? Böyle değerli miydi koltuklar ?

Derken genç adam arka koltuktaki iki çocuğu fark edip yanlarına yaklaştı... "Şurdaki amcaya yer vermeye ne dersiniz gençler" dedi.

Çocuklardan ikiside hareketlenince umutlandı genç adam. Boşalan yer için Dede'nin omzuna dokunup yeri gösterdi... Sitemkar dede "sen otur " dedi önce. Ardından genç adamın bakışına dayanamadı ve oturdu o koltuğa... Ve o zaman ilk defa gülümsedi gencin yüzüne...

Genç adam çantasının ön gözünde bulunan şekerleri o iki çocuğa dağıtmaya başladı... O çocuklar için bunun adı mutluluktu... Ve otobüste bir şeker dağıtım operasyonu başlamıştı... Herkesin azında küçük bir şeker...Diller tatlı gönüller güleçti... The End

9 Ekim 2013 Çarşamba

Rüya

Dün gece bir rüya gördüm. Bu seferkisi bir başka idi. Sanki o anı yaşıyormuşum gibi hissettirdi...

Üniversiteyi bitirmemle birlikte iş hayatına başlamam gerekiyordu. Ama bir hata olmuştu. Üniden mezun olduğum an itibariyle gelen haber şok edici cinstendi. Lisede okuyan herkesin tekrardan okula yani liseye 1. sınıf itibariyle başlaması söylenmişti. Diplomaların başına bir şeyler gelmişti sebebi belli değildi. Ama karar çok net bir şekilde ifade edilmişti.Ve gariptir ki lisede okuduğum herkesle aynı sınıfı paylaşıyordum. okul farklı ama yüzler aynıydı.

Tekrardan başlamak bir yandan mutlu ediyordu. Ama bir başka sebeple içim daralıyordu. Tekrardan okula başlamak mı?... Derken gözlerim açıldı içimden bir "oh" çekmiştim. İyi ki rüya idi. Ve şimdi biri bana sesleniyordu . Dönüp baktığım zaman gördüğüm yüz karşısında şok geçiriyordum. Anasınıfı öğretmenim bana sesleniyordu.Ve o sırada etrafıma bakınca küçük çocuklarla birlikte bir odada uyuduğumun farkındaydım. Bedenimde küçülmüştü. O eski küçük çocuk olmuştum. Neler oluyordu böyle? 

"Hayıııırrr" diye bağırarak gözlerimi tekrardan açtığım zaman alnımdan akan terlerin yanaklarımı sıyırıp çenemin altına kadar indiğini hissediyordum. Ne olur bu da bir rüya olmasın diye içimden geçirirken etrafımı  süzmeye başladım ...

Her şey sanılandan çok daha garipti şimdi...

Dünyadaki Şu Hayatımızda Bir Rüyadan İbaret Değil Miydi?

İşte şimdi gözlerini açma zamanı ....

23 Haziran 2013 Pazar

Kayıp Şehir (10)

10. Bölüm: İleri Teknoloji ve Entrikalar IV(son)

(not: bu yazı bir dizi hikayedir.Henüz başlamayanlar için tavsiyem ; ilk bölümden başlayarak hikayeye dahil olmalarıdır)
(not2: Zamanlamaya dikkat ediniz zaman akışı geriye doğru gitmektedir)



Şimdi:

Hava kapkara ve yağmurluydu.Ben bütün kalplerin yönetimini ele geçirmiştim.Artık dünyanın yönetimi bana aitti.Yüzümdeki tebessüm kaybolmuştu.Ruhumdaki boşluğun derinlerime doğru yayıldığının farkındaydım ; ama bu duruma engel olamıyordum.Kalbimden itibaren bütün vücuduma doğru yayılan bir karanlığa teslim oluyordum.Ben dünyayı yönetiyordum; lakin içindeki bu karanlıkta beni yönetiyordu besbelli.Gerçekte yönetim kimdeydi peki...?

5 Dakika önce:


Bana karşı gelecek son kişi , yani eski dostumun kalbinide ele geçiriyordum.Tüm haykırışıyla bana bağırıyordu."yapmaaa...". Artık ne dediği umrumda değildi.O da insanların tüm kalplerini ele geçirmeye çalışan bir haindi benim gözümde. Ve son kalan kişiler bizdik eğer onun kalbinide ele geçirebilirsem bütün insanlara ne yaptığını ona gösterebilirdim.Ve cezası kesindi.

Geliştirdiğimiz cihaza doğru, son kez çalıştırmak için yürüyordum artık.Eski dost, yeni düşman bağırıyordu: "yapma...".Ve cihazı çalıştırıp benim dışımda kalbi yapay kalmayan son kişiyi imha edecektim.Ve nihai son için tuşa dokundum.

Ve yapay kalplerin dünyasında, kontrol artık bendeydi.Hava kararmaya başlamıştı ve sağanak yağmurun habercisi şimşekler ardı sıra çarpıyordu.

1 Saat önce:

Kalplerin yönetimini ele geçiren kişiyi üzerime çekmeyi başarmıştım. Hazırladığım tuzak sayesinde kalplerin yönetimini ele geçiren aletin içerisine haps etmiştim onu. Artık vakit tamamdı. Onun kalbinide ele geçirip diğer bütün insanların kalplerini kendi özgür iradelerine salıverecektik. Dostumun gözünün içine baktım. Bu bakış gereken cezayı uygulamasını onaylayan bir bakıştı. Hüküm verilmiş ve suçlunun kalbi değiştirilmişti.

Dostum dediğim insana ikinci bakışı atıyordum artık. Tüm insanların kalplerinin kendilerine iadesi manasını taşıyan bir bakıştı bu. Ama beklenen hareket bir türlü gerçekleşmiyordu. Aksine gücü eline geçiren dostumun içindeki karanlığın yayılmasını yüzünden okuyordum. O da değişmişti. Tüm öfkesi ile yanında bulunan adamların kalplerini ele geçirme peşine düşmüştü. O an üzgündüm yerimde hareketsiz bir halde olanı seyrediyordu gözlerim.

Tüm kalpleri ele geçiren dost bana bakıyordu artık. Benim kalbimi de ele geçirmek isteğiyle doluydu tüm kalbi. Bunu anlamak için medyum olmaya gerek yoktu. Kendinde tanrı edası hissediyor olmalıydı. Bu bakış o fena bakıştı işte. Ne zalim ve ne acı bakıştı o.

Her ihtimali hesap etmek durumundaydım. Dostumunda bana ihanet edebileceğini düşünmüş ve buna göre kurgulamıştım planımı. Önceden cebine koyduğum bir şok cihazı vardı. Bütün vücuduna elektirik veren cihazı uzaktan kumanda ile konrol ederek çalıştırıyordum. Artık yerde baygın halde yatıyordu. Artık sıra ona gelmişti onunda kalbi değişmeliydi. Aynı ceza onada uygulanmalıydı...

3 Saat Önce:

Toplantı Salonunda fısıldaşmaların çokluğu ortama gürültü pompalıyordu.Kapıdan içeri girdim ve ardımdan kapıyı hızlıca vurarak konuşma kürsüsüne doğru ilerlemeye başladım. Ortamda ki sesler bir anda susmuştu.Herkes kürsüye doğru hızlı adımlarla ilerleyen bana bakıyordu.Kürsüye varmıştım ve herkes dikkatlice beni süzüyordu:

"Buradan hepinizin yönetimini ele geçiren kişiye sesleniyorum.Benimle birlikte kalbi yapay olmayan bir kaç kişi olduğunu sende benim kadar iyi biliyorsun.Eğer buraya gelirsen ve benim özgür kalmama müsade edersen onları sana teslim edeceğim.Eğer gelmezsen hiçbirini bulamayacaksın"

Herkeste bir sessizlik vardı.Kısa bir bekleyişin ardından hain çıkageldi.Geleceğine dair şüphem yoktu çünkü yönetme arzusu her şeyden önce geliyordu.Ve benim planım kusursuzca tasarlanmıştı.Gelmemesi olanaksızdı.

Şimdi;

Gökyüzüne başımı kaldırmıştım."En güçlü benim..." diye haykırıyordum.Tam o sırada gökyüzünden bana doğru yaklaşan bir ışık süzmesini fark etmişti gözlerim. Bu bana yaklaşan ışık, ışık hızından daha hızlı ve daha parlaktı.Bu ışık süzmesinin ne olduğunu fark etmek için sinir hücrelerim beynime doğru görüntüyü işleme algılama ve cevap verme sırası prensibi üzerine tam hızıyla işliyordu. Cevap bulunduğuna dair bilgi işlendiğinde artık çok geçti. "YILDIRIM".

Ve göz kapaklarım bana çarpan yıldırım yüzünden yavaş yavaş kapanıyordu. Gözümün gördüğü her nokta rengini yavaş yavaş siyaha bırakıyordu...

10. bölüm sonu...
Devam edecek




28 Nisan 2013 Pazar

Günün Film diyalogu...

Akıl oyunları filminden bir replik paylaşmak istiyorum hoşuma giden bir dialog ...

 (+) neden benimle evlenmek istiyorsun?
 (-) çünkü seni sevdiğimi sanıyorum.
 (+) sanıyor musun? biliyor musun? seni sevdiğimi biliyorum diyemedin. sevdiğinden emin olman gerekmez mi?
 (-) bunu asla bilemeyiz ama seni sevdiğime inanıyorum. uzay sonsuz mudur?
 (+) evet
 (-) uzayın sonsuz olduğu bilgisinden emin misin?
 (+) evet eminim
 (-) uzayın sonsuz olduğu bilgisi bilimsel anlamda ölçülebilmiş bir bilgi değildir ama nasıl bu kadar emin olabilirsin?
 (+) evet bilmiyorum galiba uzayın sonsuz olduğunu tahmin ediyorum.
 (-) ama bilmiyorsun
 (+) evet galiba bilmiyorum ama buna inanıyorum.
 (-) işte bende seni sevdiğimi sanıyorum ve inanıyorum.

16 Mart 2013 Cumartesi

Kayıp Şehir (özel)

Kayıp Şehir hikayesi aslında, kendi içimde yaşadığım dünyada bir gezinti...Kimi zaman gizli kalmış hatıralar,kimi zaman yaşadığım duygu anları,kimi zaman etrafımdaki insanlarla yaşadığım olaylar.Eee tabi biraz kurguda var :)

Her insan kendi hayatının başrol oyuncusudur.Bende kendi hayatımın başrolünü hem oynuyor hem yaşıyorum ve hem yazıyorum.

Bazı zamanlar kararsızlık girdabına kapılıyorum.En kötü karar kararsızlık olduğunu bile bile...

Bazen korkuya teslim oluyorum herkes gibi...En büyük korkumda sevdiklerimin canının yanması... En derin uykulardan bile uyanabiliyorum tehlikeyi sezdiğimde....

Aşırı özgürlükçü yada aşırı tutucu olabiliyorum...
Kendi içimdeki çelişkilerle yaşıyorum kendimi...

Ve bazen boşlukta kalıyorum,aklımın sınırlarında...

Sonsuz soru döngüsüne kapılıyorum kimi zaman.
O an düşüyorum en derin boşluklardan...
Tek yardımcım kalp, bir ip uzatıyor bazen...

Bazen kalbi alınmış gibi duygusuz oluyorum...İşte o zaman, herkesi kapı dışarı ediyorum...
Belki korunmak istiyorum o an yada derin bir sükunet...

Değişimi seviyorum her zaman; ama bazı şeyler değişmesin diye de mücadele ediyorum çoğu zaman...

İşte ben ve benim hikayem...


Buraya kadarki bölümlerin özeti gibi olsada bu yazı, hikaye henüz bitmiş değil...
Yani henüz arayışım bitmiş değil! Kayıp Şehir, benim için hala bir gizem....


Umarım birlikte bulmayı başarırız...

Hoşçakalın :)

9 Şubat 2013 Cumartesi

Altından değerli 13 kural !

Bu öğüdü ilk okuduğumda henüz orta okul-lise çağlarındaydım.O zaman okurken içimden bir şeyler kıpırdıyordu.Doğruluğunu teyit ediyordum adeta."Evet işte bu...harika...çok doğru...". Hala aynı heyecanı bugünde taşıyorum.Ebebeyn olanlar ve ilerde olacak olanlar dikkate almalı!! 

İngiltere'nin Londra şehrindeki "Guy's Hospital" hastanesinde çocuk psikiyatrisi servisinde yatmakta olan Kevin Hickey (15) adlı bir çocuk doktorlara göre anne ve babasının kendisini eğitememeleri sonucu bunalım geçirerek hastaneye düşmüştü. Yapılan zeka ve kültür testleri Kevin 'in aslında son derece aklı başında bir çocuk olduğunu ortaya koyuyordu. Kevin bir gün hasta yatağında kağıdı kalemi eline aldı, kendi durumunu anne ve babasını düşünerek anne ve babalara hitaben 13 altın öğüt yazdı. Küçük Kevin 'in yazdığı bu öğütler şimdi İngiltere'de doktorların bir numaralı rehberi.

1- Beni şımartmayın. Her istediğim şeyi elde edemeyeceğimi biliyorum, Sadece sizi deniyorum.

2- Bana tatlı-sert davranmaktan çekinmeyin. Bunu tercih ederim benim daha güvenli hissetmemi sağlar.

3- Benim kötü huylar edinmemi engelleyin. Bunların erkenden ortaya çıkarılmasında ve önlenmesinde size güveniyorum.

4- Benim yanlışlarımı başkalarının önünde söylemeyin. Benimle yalnız konuşursanız söylediklerinizi daha iyi anlarım.

5- Sizden nefret ettiğimi söylediğimde üzülmeyin. Aslında sizden değil beni engelleme gücünüzden nefret ediyorum.

6- Herhangi bir şeyin sonucunda beni kurtarmayın. Bazen acı veren bu yolla öğrenirim.

7- Benim küçük hastalıklarımı büyütmeyin. Bunları yenecek güçteyim.

8- Düşüncesizce yerine getiremeyeceğiniz şeyleri yapacağınıza söz vermeyin. Bu sözler yerine getirilmediğinde çok kırıldığımı unutmayın.

9- Kendimi istediğim kadar iyi anlatamadığımı unutmayın. Bunun için ara sıra yanlışlarım çıkar.

10- Dürüstlüğümü fazla zorlamayın. Kolayca korkup yalan söyleyebilirim.

11- Tutarsız olmayın. Benim kafamı iyice karıştırır ve size olan güvenimi sarsar.

12- Benden özür dilemeyecek kadar gururlu olmayın. Bazen içten bir özür beni size çok yakınlaştırabilir.

13- Unutmayın ki büyümek için sizin çok ve anlayışlı sevginize muhtacım, ama bunu size söylemem gerekmez değil mi?

19 Ocak 2013 Cumartesi

Kayıp Şehir ( 9 )

(not: bu bir dizi hikayedir.İlk bölümden başlamanızı tavsiye ederim)

İleriteknoloji ve Entrikalar III


Ne olduğuna anlam veremediğim bir kargaşanın içine düşmüştüm.İki adam, beni kolumdan tutup bir odaya götürmeye başladılar,hemde beyazımı gördüğüm sırada.Tam da onu bulmuşken...! Kimse kaçırılma anımı görememişti,ben ve beni kaçıranlar dışında.O an düşünemiyordum, sadece korkuyordum.Beni kaçıranlar dışında, kimsenin bilmediği gizli geçitler ve gizli odalar vardı , bu binada.İlginç duvar aralanmaları , tabloların arkasında kimsenin göremeyeceği parmak izi kilitleri ve dahası...Bana zarar vermemelerinden dolayı korku yerini soru cümlelerine bırakıyordu.Beni niye kaçırıyorlar? bu adamlar kim? beni nereye götürüyorlar?

Kolumdan tutan iki adam ve karşımda sırıtan üç adam ile ben, bire karşı beş gibi bir oranla bir odadaydık.Bu kavganın kazananı belli idi, o yüzden dövüşmek yerine konuşmayı tercih edeceğim gibi duruyordu ":)" . "Sizin derdiniz ne?" diye,bir soru yöneltiyordum.Korktuğumu belli etmemek adına bu sesim titremeden çok net çıkıyor.Ama korkuyorum o ayrı bi olay.

Gurubun içindeki bir adamın rahat tavırları ve cevap vermek edasıyla hareketlenmiş olmasından, grubun liderini çözmüş bulunuyorum.Ve konuşma başlıyor:

-Hey sen lider sen olmalısın!
Lider gülümsüyor.
-Merhaba Hid ,beni hatırlıyor musun?
-İsmimi nerden biliyorsun? Beni niye getirdiniz buraya?
-Merak etme bütün cevaplara ulaşacaksın.Lakin zaman sınırlı o yüzden beni dikkatli dinle.
-...?
-Senide kaybettik sanmıştım.Nihayet burdasın.Hiç bir şey hatırlamadığına göre baştan başlamalıyım anlatmaya.Bu şirketi seninle kurarken amacımız kötü insanların kalplerini onarmaktı.Ve başlarda başarılı da olmuştuk.Önce bütün suçluların kalplerini söküp onlara yapay kalp nakli gerçekleştirmiştik ve istediğimiz değerlerde yaşaması için topluma kazandırmıştık.Ne heyecanlı günlerdi o günler.

-Nasıl yani? bir insanın kalbini söküp yapay kalp takmak mı? ve o insanı yönetmek mi? Bu ne zalimce düşünülmüş bir proje! Bunu biz birlikte yapmış olamayız!

-Hatırlamıyorsun değil mi?... Hemde hiçbir şeyi.Evet hafızanı kaybetsende hala aynı yargılarla yüklüsün.O zamanlarıda çok tartışırdık.Ama durum o kadar vahim bir hal almıştı ki devlet projemize herkesten daha fazla destek sağlamıştı.Ve sen...Sen de kabul etmiştin sonunda.Çünkü insanların yarısı hapislere düşmüştü.Kan,dolandırıcılık,hırsızlık ve binlerce suç türü ile insanların yarısı hapishanelerde kalıyordu.

-Bu söylediklerinin manası nedir? şu an her şey normal gözüküyor.Başarılı mı olduk? Ve niye gizlice kaçırıldım?

-Hayır.Tam aksine durum daha da kötü oldu.Bizim yanımızda çalışan o yaramaz insan...Bir zamanlar kardeşimiz dediğimiz o hain, tüm insanların kalplerini ele geçirdi.Bu odadaki 6 insan ve o zalim dışında kalbi yapay kalp olmayan kimse kalmadı.Bütün dünya o zalimin yönetiminde.

-Herkesi yöneten biri mi var? Bu nasıl olur? Diktatörüm? peki ya Beyazım? Herkes mi?
-Ne yazık ki herkes.Biz senin kalbinin değiştirildiğini de öğrenmiştik ama bugün geliştirdiğim cihazın takibiyle seni de sağlam olarak bulduk.Nasıl oldu bilmiyoruz.Ama önemli de değil.Yeniden sadık dostumsun.Kendi kontrolündesin.Senden şunu istiyoruz; Zalim senin varlığından haberdar.Ama senin onu hatırlamadığını kabul ediyor olmalı.Seninle yüzleşecektir.Onunla karşılaşınca bu düzene son vermek sana kalıyor.
-Benden birini öldürmemi mi istiyorsunuz ? bunu yapmam...yapamam...
-Şimdi gitmelisin seni çok bile tuttuk.Git ve oyununu oyna.İnsanlığı kurtarmak için bunu yap!

Ve şimdi bir koridorun başındaydım.Beynimde fırtınalar dönüyordu...Ne yapmalıdım? Her şeyden önce bir plana ihtiyacım vardı.Ve kurgu başlamıştı...

9. Bölüm Sonu

Devam edecek...


18 Ocak 2013 Cuma

1000 tıklanma hayırlı olsun

Ülkelere Göre Sayfa Görünümleri

Blog görüntüleyen kişiler arasında en popüler ülkelerin grafiği
GirişSayfa görüntüleme
Türkiye
736
ABD
92
Rusya
67
Almanya
44
Birleşik Krallık
8
Azerbaycan
3
Letonya
2
En popüler tarayıcıların görüntülendiği resim
Polonya
2
Moldova
1
Hollanda
1

Tarayıcılara Göre Sayfa Görünümleri

GirişSayfa görüntüleme
Chrome
501 (50%)
Firefox
148 (14%)
Internet Explorer
118 (11%)
Mobile
76 (7%)
Safari
69 (6%)
Opera
56 (5%)
Mobile Safari
20 (2%)
UniversalFeedParser
6 (<1%)
YaBrowser
2 (<1%)
Netscape
1 (<1%)

İşletim Sistemlerine Göre Sayfa Görünümleri

GirişSayfa görüntüleme
Windows
757 (79%)
iPhone
98 (10%)
iPad
44 (4%)
Android
22 (2%)
Linux
13 (1%)
Macintosh
13 (1%)
Android 4.1.1
2 (<1%)
BlackBerry
2 (<1%)
Other Unix
1 (<1%)

11 Ocak 2013 Cuma

Günün anlamlı hikayesi...

Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli bir şey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı.
Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım işe.
Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni
artık odama göndermiyordu. 'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye
komşulara anlatıyordu annem halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!'diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum. 
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum. Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım.' dedi bir gün.
Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım?
Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim.

Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi. Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim. O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi. Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem.' Dedim Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya…. Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde 'Hadi

odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye… Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Duyduklarına inanamıyorlardı…
Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.

6 Ocak 2013 Pazar

Life of an ordinary person (5)

Once upon a time...

There were four heroes to save the world for bad situation.One of them name was Tall-Man.His ability was to stretch upwards too much.We call him "number 4".There was a girl in this group.She was "number3" and 
her name was Psy-Woman.Her power was about psychic.Another hero's name was Hid-Man.His number was 2.
When he was getting angry,his body changed as colour blue and body size extanded too much.Last hero's name
was Gil-Man.Everybody called him "number 1".His power have still been a mystery. But we knew the best word
belog to him "tamam" :) 






Their mission was about defeating the enemy of Paradox-Man.
He was so cruel man.No one got rid of him.When 
he was smile,everyone was afraid of him because paradox got start.


He was lots of ability as power control.

Paradox-Man controled the time.














Paradox-Man cheated everybody even our four heroes.Most of time 
they lost each other.When Paradox-Man appeared,Four heroes find
each other.






The big fight began.Heroes VS Paradox-Man

First attacted belong to number 4.He wrapped up Paradox-Man.Number 4 was simile and he started to sing a song
Every one were Hearing of him.He say that "Ankara'nın bağlarıda büklüm büklüm yolları" as an english "Vineyard of 
Ankara ,twist twist way of Ankara" :) Everyone were happy that moment

But Paradox-Man more stronger than number 4.So he escaped for him.He dissappeared a moment.Most of people
who watched the fight was terrified.Because Paradox-Man Appeared again.And he killed number 4.

Next attack belong to Psy-Woman(number 3).She controled everything with brain signals.She wanted to control 
Paradox-Man and wanted to stop him.But Paradox-Man has electromagnetic shield.She didn't win him.But
Paradox-Man captured her control.Because she did not have any shield.Then he killed her too like Tall-Man.

Number 2 was so angry and he changed more powerfull.Hid-Man hit Paradox-Man and He flied up to sky.Everybody
were happy.Paradox-Man Lost with number2.Did it? it is true? Nooo...Paradox-Man was still alive and he returned
again. He hit number 2 and our hero was dissapperad.No body understanded what happenned.

Paradox-Man's face turned Gil-Man.He wanted to kill him.And He wanted to be invincible.But he was wrong at
that moment.Gil-Man was invisible suddenly.Paradox-Man have never seen him again.No one did not understand of 
his power.Because everything Started from scratch.All heroes came return.And they attacted Paradox-Man together.
They won the fight against Paradox-Man.People were saved of Paradox-Man .And peace came to world...
Everybody have been a happy life since that day...

The (Happy) End :)

GoodBye...



4 Ocak 2013 Cuma

Bir Sıradanın Hayatı (4)



Meclis,yıl sonu bütçe görüşmelerinin başladığı gün artık gelip çatmıştı.İkü meclisindeki kalabalık, İstanbul'un köprü  trafiği gibi tıklım tıklımdı.Bende kendi çalışma arkadaşlarımla birlikte bu bütçe maratonuna kısmen hazırdım...



Oturum Öncesi

Yurt dışından arkadaşlarım Picasso ve Bernardo beni ziyerete gelmişlerdi.Yanımda Teadora ve Elena da bana eşlik ediyordu. Ancestor Village (Ataköy) de bulunan "Ex Friends" isimli bir yerde eski dostlarla buluştuk.Kısa bir sohbetin ardından Lobi çalışmaları için Bernardo,Teadora ve Elena kısa bir süreliğine yanımızdan ayrıldılar.Picasso ile şimdi başbaşa kalmıştık.Tavla fabrikası ihalesi üzerindeki gizli ortaklığın başlangıcı bu zamana dayanmaktaydı. İhalenin 4'te 1 lik kısmı bana aitti, 4'te 3 lük kısmı ise aziz dostum Picassonun olacak şekilde bölüşmüştük...

Bernardo'nun geri dönüşü ile konumuz daha çok ordu ve askeri harekatlar üzerine yoğunlaşmıştı. Çok yakın zamanda kendisi de bu harekatlara yakından katılacaktı...[ Kendisine hayırlı Tezkereler diliyoruz :) ]


I. Oturum

Yakın çalışma Ortağım Samuel Eto ile birlikte sabahın ilk ışıkları ile yola koyulmuş ve mecliste bize ayrılan yerde çalışmaya başlamıştık.Yapacağımız konuşma, arkalı önlü dolu olacak şekilde hazırlanmış bir A-4 kağıdından ibaretti.Yanımıza ilk gelen Sergio olmuştu.Hemen ardından sırası ile Teadora,Alicia-Gale, Elena,Ernest ve Oscar olmuştu.

Sergio her zamankinden daha ayıktı bu toplantı için.Teadora'nın ukala yaklaşımı ciddiyetimize gölge düşüren cinstendi.Bu çocuk gerçekten ukalanın tekiydi.Alicia-Gale ise bütün yoğun çalışma temposuna karşı gülümseyebilen tek kişiydi bu masada. Ve Elena yorgun görünüyordu. Ya duygusal olarak hazır değildi bu toplantıya yada gerçekten uyumamıştı.Bazen hırçın olsada masumiyetimizin temsilcisiydi Elena. Ve Ernest, sert görünen bir mizacı vardı ama kalbi görüntüsü gibi sert değildi ,bunu biliyorduk. Oscar'ın endişeli tavırları ile birlikte endişe, grubumuzun bütün üyeleri arasında paylaşıma başlamıştı.Ama bu grubu kim durdurabilirdi ki!!

Artık zaman Loop Anten'e, Gagnam Style oynatma zamanıydı....
Artık zaman Isotropic Source'lara, Zeybek dersi verme zamanıydı...
Ve Artık zaman Electric Field'e, Ankara havası çalma zamanıydı....

II. Oturum

İkinci oturumu yöneten başkanın adı Pykup Lhkan Czylmaz ... Bu adam bir çok siyasi tarafından "Ters köşe" hitabıyla tanınırdı.Ve birde Chuck vardı.Chuck en ciddi isyancı grubun başını çekiyordu.Hemen hemen her protestoda onu görmek mümkündü.Esprili kişiliği sayesinde bir çok protestonun sonu gülüşmelerle son buluyordu...

İkinci oturum ilk oturuma göre daha sakin bir düzeyde geçmişti.Herkesin yüzünde garip bir ifade vardı.O ifade şunu söylüyordu adeta "ben şimdi ne yaptım ki? " .İkinci oturum değerlendirmesi için artık söz Pykup Lhkan Czylmaz daydı...Ya köşe bize ters gelecekti artık, yada biz köşeye ...

III. Oturum

Yoğun tempo yüzünden  bir çok siyasi meclis sıralarında uykulu gözlerle ve pijamalarıyla katıldıkları bir oturum olmuştu bu üçüncü oturum.Genel konu wireless ve operatörlere giden paralarla ilgiliydi.Bütçenin büyük kısmı operatörlere gidiyordu.Bu konu hakkında iktidar ve muhalif kanatlar birbirini ısırma noktasına gelmişti.Neyse ki uyku bütün nefret kıvılcımlarına karşı galip gelmişti...

Bu oturumun moderatörü Galatasaraylı Mr. Friday kapanış konuşması büyük alkışlarla son buluyordu...

"Haftaya ikinci bütçe görüşmeleri başlayacak.Bu sebeple kendi bütçenizi gözden geçirmeyi de unutmayınız" yazısı bir post card olarak tüm siyasilere beyaz bir mektup ile verilmişti.Acaba kastedilen neydi?


Hoşçakalın...

:)