19 Temmuz 2012 Perşembe

Kayıp Şehir (4)

4.Bölüm : Kararsız Bir Veda

(HiD'den bir not: Bu yazı bir "dizi hikaye" olması sebebiyle hiç okumayanlar 1. 2. ve 3. bölümleri ile hikayeye dahil olabilirler.)


Yirmi gündür bu şehirdeyim.Kararsız insanlarım,ruhumda yarattığı derin çukurları kapama zamanı geldi.Bu şehirde biraz daha kalırsam, binbir parçaya ayrılacağım.Her bir parçam da ayrı bir yönetim kuracak. Ne kadar da yorucu bu şehir,bu şehrin insanları ve kararsızlık.Artık bu şehirden ayrılma zamanı...Artık özüme dönme, yola koyulma zamanı...

Aklım, bu küçük şehirde gördüğüm saf beyazımda kaldı.Beni bu şehirde bu kadar zaman tutan da o saf güzellik.Gece ve gündüz onu düşündüm, onu aradım...Küçük bir şehir burası. Bir çok insana gördüğüm bu ışıltıyı sordum.Her sorduğum yüzde, sadece bir karanlık gördüm.Ne bir ses ne bir haber...Nerede acaba ?Yoksa bana bir hayal ürünü müydü ?Aklımın kalbime oynadığı bir oyun muydu? Bilemiyorum...Bulamıyorum...

Bu şehre veda ederken, yirmi günde tanıdığım yirmi kişilik bir kafile beni uğurluyor.Şehrin içinde mi? dışında mı ? uğurlayacaklarına karar veremiyorlar her zamanki gibi...Müdahale ediyorum "Giden benim, kalan siz.O zaman  içerde olmanızı daha çok arzu ederim.Sizi bu şehirle hatırlamak daha güzel..."diye.Bu kadar kısa sürede ve böyle bir şehirde, tanıdığım yirmi güzel insana veda ediyorum.Birde tek bir bakışı ile beni benden alan o saf güzelliğe...

"Allahaısmarladık" sözüyle şehrin çıkışına doğru harekete geçiyorum.Küçük prens ve  prenses bana ince sesleriyle "güle güle,güle güle..." diye bağırıyorlar.Ah şu şirin ikizler.Ne tatlı arkadaşlarım, kardeşlerim olmuştu bu şehirde.Hepsini özleyeceğim.Artık, bu şehirde bir parça özlem bırakarak yola koyuluyorum.

Nihayet yanlız kaldım.Bazen yanlızlığı o kadar seviyorum ki... Tabi, bazen ...İnsan konuşmayı seven bir varlık.Tanıdık birini görsek bir gülümseme beliriyor : gözlerde ışıltı ve dudaklarda bir yay... Hemen ardından sohbete başlıyoruz.Nefes almadan aralıksız bir sohbete...Ama insan en az kendiyle konuşuyor.Bu sebeple kendinden bi haber kalıyor.Belki de en az kendisiyle konuşan kararsızlar şehrinin insanlarıydı (?) Bir karar almak için önce kendini dinlemelisin. İşte şimdi kendimi dinleme zamanı...

İçerdeki ben ,benimle konuşmuyor. Bağırıyor adeta.Beni özlemiş anlaşılan ve bende onu tabi.Şimdi gözlerimin seçtiği bir noktaya bakıyorum.Soruyorum içerdekine yeni hedefimiz gözlerimin gördüğü şu güzel tepe noktası olsun mu? içerdeki konuşuyor "gidelim".

Hava sıcak.Yavaş yavaş adımlarla yürüyorum.Arabanın bir devri vardır.Eğer belli bir hızla giderseniz elinizde olan yakıtla daha çok yol gidersiniz.Eğer hız yaparsanız yada dur , kalk yaparsanız aynı yakıtla çok daha az yol gidersiniz.Bende bir araba gibi, enerjimi en uygun seviyede tutmaya çalışıyorum.Kendim için uygun devirde gidiyorum.Zaman ilerliyor, hızımın arttığını "içerdeki ben" bir polis edasıyla söyleniyor.O an ne kadar hızlandığımı farkediyorum. Ve enerjimin tükendiğini...

Hava yavaş yavaş kararmaya başlıyor.Çevrede gözüme kestirdiğim en büyük ağacın altında konaklamaya karar veriyorum.Yorgunluk öylesine şiddetli ki açık tutmaya çalıştığım göz kapaklarım düşüyor yavaşça.Gücümün son noktasında gibiyim.

Derin bir kurt uluması duyuyorum aniden.Korku düşüyor içime.Enerjim tekrardan geri gelmiş gibi bakıyorum etrafıma.Gece, kör edecek derecede karanlık, hiç bir şeyi tam seçemiyorum.Korku ,öylesine hakim olmalı ki,  hareket alanım daralmış gibi ayrılmak istesemde, uzaklaşamıyorum buradan.Gözüme kestirdiğim bir sopa duruyor karşımda hemen eğilip alıyorum.Bu sırada gözlerimle etrafı tarıyorum.Kurt ulumaları artıyor.Seslerde her geçen dakika şiddetini arttırıyor.

Tam karşımda bir kurt duruyor.Sopaya sıkı sıkı sarılıyorum.Atağa geçmek niyetinde değilim.Savunma pozisyonunda gardımı alıyorum.Bir derin korku olsa da içimde belli etmemeye çalışıyorum.Kurt bir adım bana yaklaşıyor ve duruyor.O da benim kadar tedbirli hareket ediyor.Bir müddet bakışmalar sürüyor.Ardından kurt, kafasını kaldırıp ulumaya başlıyor.Ardından tekrar bakışmaya başlıyoruz.Kurt dişlerini gösteriyor.Bende aynı hareketle dişlerimi sıkıca gösteriyorum.Belki pes edip kaçar diye düşünüyorum,restine rest!

Bir kaç dakika sonra, kurtun arkasındaki karanlıktan, bir hareketlenme sesleri geliyor.Dikkat kesilmiş halde bekliyorum.Korku, yerini umut hissine bırakıyor ilk başta.Görüş alanıma giriyorlar yavaşça...Yaklaşık on iki kurt daha, perdenin arkasından çıkar gibi karanlığın arkasından çıkıyorlar.İşte şuanda korku tavan yapmış halde.Zaten hareketlerimde bir yavaşlama olduğunu sezinliyorum.Bu kadar kurt sürüsüne karşı baş edebilir miyim?

Hepsi bana dikkat kesilmiş halde bakıyorlar.Ve tabi bende onların her birini dikkatlice süzüyorum.Sopayı sıkmaktan, ellerim de ağırmaya başlamış durumda.En öndeki kurt atağa geçiyor hemen ardından bir koyun sürüsü gibi bütün kurtlar saldırıya geçiyorlar.Elimdeki sopayı ilk gelen kurt un kafasına geçiriyorum ve kurt sendeleyerek yana savruluyor. Hemen ardından gelen, azını açmış kurtun, azından içeri sopayı sokuyorum. Hayvan, azında sopayla geri geri kaçmaya başlıyor.Diğer gelenlere karşı savunmasızca ayağımı savuruyorum.Bir kurt ayağımı yakalıyor.Bir diğeri elimi dişlerinin arasına geçirmiş halde.Ve bir diğeri boynuma doğru hareket yapıyor...

Gözlerim açılıyor bir anda.Hemen ardından, hiç beklemeden, sırt üstü uzanmış vaziyetten, doğruluyorum.Bir gözüm güneş ışınlarını kesiyor.Diğer gözüm, ağacın yaprakları sayesinde gölgede kalmış halde.Beynimin içinde, kısa süreli bir sinyal alışverişi sonrasında yaşadığımın bir gerçek değil,gördüğüm bir rüya olduğunu kabul ediyorum.Sabah olmuş.Ayaklarım, ellerim ve boynum sivri ısırığı kaynıyor.Bu beyin ne kadar garip çalışıyor.Öyle değil mi? Sivri ısırığını, rüyamda kurt ısırığına çevirdi.Gülümsüyorum...

Varış için seçtiğim nokta çok yakın bir an önce gitmek istiyorum.Ama ondan önce ağaç altında,hafif serin esen rüzgarla birlikte kahvaltı yapasım var.Genelde kabul edilen üç öğün yemek zamanı vardır:sabah,öğle ve akşam.Ben en çok kahvaltı yapmayı seviyorum.Hele böylesi güzel bir ortamda, aheste aheste kahvaltımı yapıyorum.Şuan o kadar güzel ki burda bir gün daha geçirebilirim.İçerdeki ben müdahale ediyor:" Ya aradığın kayıp şehir ne olacak!"O anda irkiliyorum.Etrafı toplayıp hemen yoluma kaldığım yerden devam ediyorum.

Sabahın erken saatlerinde yolda olmak gibisi yok.Yürümeye devam ediyorum.On dakikalık bir yürüyüşün ardından tiz sesli bir kurt uluması duyuyorum.Dün gece rüyamda olan korkuya teslim oluyorum bir an.

Önce karanlık sonra beyaz bir parıltı oluşuyor.Bir arabanın içindeyim.Direksiyonda yüzü maskeli biri duruyor ben hemen yan koltuğunda oturuyorum.Arka koltukta iki kişi daha var ve onların yüzleride maskeli.Bir an kendi yüzüme dokunuyorum benimde bir maskem var...

Siren sesleri duyuyorum.Arkamızda bir polis arabası var.Dördümüzde de endişe hakim.Yüzlerde maske olduğu için yüzlerden değil davranışlarımızdan anımsıyabiliyorum.Arkadan ateş açılıyor.Kurşunlar her geçen dakika sıklaşıyor.Biz kaçıyoruz, polisler kovalıyor.Lastiğe tam isabetli bir atış yiyoruz.Bir "bummm" sesi geliyor.Sesle birlikte içinde bulunduğumuz araba takla atıyor.Dört kaçak ters dönen arabanın camlarını kırıp içinden çıkıyoruz.Yayan olarak kaçmaya devam ediyoruz.Polisin biri ,megafondan bağırıyor "teslim olun,yoksa ateş açacağız"diye.Kaçış ve kovalamaca devam ederken dört kafadar azalmaya başlıyoruz sırayla.En son arkamı döndüğüm zaman 3 arkadaşın yerde uzandığını görüyorum.Ellerimi havaya kaldırıyorum yavaşça, tek suçlu kalkmak daha da çok korkutuyor beni.O anda bir kurşun görüyorum yavaş çekimle geliyor üzerime doğru.Kıpırdamadan bekliyorum.Hedef alnımın ortası...Karanlık...

Ne kadar sık hayal görmeye başladığımı henüz farkedemiyorum.Korku içime işlemiş resmen.Bir kurt görüş alanıma giriyor.Hemen en yakındaki sopaya sarılıyorum.Ama o da ne! yavru bir kurt.Yolunu kaybetmiş olmalı.Çok yorgun ve çelimsiz duruyor.Hemen bir parça ekmek ve su veriyorum.Ufaklık kendine geliyor yavaşça.Bir yol arkadaşım olabilirdi. Ama bir annesi olduğunu düşününce yanımda gelmesin diye kovalıyorum.İnsansız değilim elbette, bir miktar ekmek bırakıyorum.Giderken sesleniyorum "Hoşçakal ufaklık".

Nihayet varmak istediğim noktaya, dağın yamacına ulaştım.Dağın hemen ardından uzanan çok dik bir yol olduğunu farkediyorum.Dağın yamacından bakınca geniş, düzlük bir ova ve kalabalık bir şehir görüyorum.Hızlı adımlarla dağın yamacındaki dik yolun üzerinden şehre doğru hareket ediyorum.Bir yanım heyecanı yaşarken, diğer yanım bende olan bir duyguyu ortaya çıkarıyor;Yükseklik korkusunu...


4.Bölüm Sonu

2 yorum:

  1. Kararsızlar şehrindeki saf güzellikte ne kadar saf, temiz ve güzel olsa da kararsızdır.Onu geri de bırakıp giderek belkide en doğrusunu yaptı HİD.Kararsızlık başa bela her kimde olursa olsun:) HİD story must be continued...

    YanıtlaSil
  2. Değerli yorumun için teşekkürler kardeşim.Şuan ki kurgum ile 30 bölüm civarı bir hikaye olmasını hedefliyorum.Ama zaman ne gösterir bilemem tabii :)

    YanıtlaSil